Su, insanlar ve diğer canlılar için yaşamsal öneme sahiptir ve suyun içilebilir nitelikte olması gerekmektedir. Dünyamızın üçte ikisi sudur, ancak bunun yüzde 97’si deniz ve okyanus suyudur. Yani canlılar için yaşam kaynağı olan tatlı su oranı sadece yüzde 3’tür.
Tatlı suların da hemen hemen yüzde 70’i buzullardadır ve tüketilememektedir. Kalan yüzde 30’luk kısım ise yer altındadır. Yeryüzündeki göller ve nehirler gibi yüzey suları ise dünyadaki toplam suyun sadece binde üçü kadardır.
Son yüzyılda İnsan nüfusunun aşırı yükseldiği dikkate alınırsa su kaynaklarının ne kadar kısıtlı olduğu ortadadır. Bir de bu kaynakların sürekli kirlendiği düşünülürse, insanlık büyük bir tehlike ile karşıya karşıyadır. Temiz su kaynakları giderek kirlenmektedir.
Söz konusu su olduğunda, suyun fiziksel özellikleri arasında önemli olanları, lezzeti, rengi, sıcaklığı, bulanıklığı, kokusu, geçirgenliği ve pH değeridir. Kimyasal özellikleri arasında ise içeriğindeki oksijen ve karbondioksit miktarı önemlidir.
Suyun fiziksel ve kimyasal özellikleri dışında bir de mikrobiyolojik özellikleri bulunmaktadır. Su kaynaklarında, doğal yapısı gereği suyun florasında bir takım bakteriler barınmaktadır. Bunun yanında bulunduğu topraktan geçen bakteriler de bulunmaktadır.
Eğer kaynak sularına sızıntı olmuşsa suların içeriğinde insan ve hayvanların bağırsak florasında bulunan bakteriler ve patojenler de karışabilir. Sularda bulunan bakteriler, üretimin çeşitli aşamlarında gıda ile temas etmişse, bu durum ciddi bir bulaşma kaynağı demektir. İçme sularının, sağlık bakımından bütün mikrobiyolojik risklerden temizlenmiş olması gerekmektedir.
Tüm bu test çalışmalarında mevcut yasal düzenlemeler ve yerli ve yabancı birçok kuruluş tarafından yayınlanan standartlar dikkate alınmaktadır. İşletmelerin ihtiyaçları doğrultusunda kuruluşumuz gıda testleri çerçevesinde su testleri de yapmaktadır.